Kamu Kurumu Ne Oluyor? Cesur Bir Gerçeklik Testi
Söyleyeyim: Kamu kurumları çoğu zaman hayatımızı kolaylaştırması gerekirken, bazen işleri yokuşa süren görünmez labirentlere dönüşüyor. Bu, “devlet kötü, özel iyi” gibi siyah-beyaz bir tartışma değil; tam tersine, kamunun ne zaman, nasıl ve kimin için çalıştığına dair hem kışkırtıcı hem de yapıcı bir sorgulama. Bu yazıda konuyu kalın çizgilerle açacağım; bazılarına fazla iddialı gelebilir ama tam da bu yüzden tartışmaya değer.
“Kamu kurumu” dediğimiz şey, gerçekten kimin kurumu?
Teoride cevap basit: Hepimizin. Pratikte ise cevap karmaşık: Bazen mevzuatın, bazen bütçenin, bazen de kurumsal alışkanlıkların. İşte tam burada ilk büyük açmaz başlıyor: amaç kayması. Kurum, vatandaşa hizmet etmek için var; fakat zamanla hizmet, kurumu yaşatmaya dönüyor. “Nasıl daha iyi hizmet ederiz?” sorusu yerini “Nasıl prosedüre uygun kalırız?”a bırakıyor. Peki sizce, prosedüre kusursuz uyum göstermek, kötü hizmeti affettirir mi?
Kamu Kurumlarının Kırılgan Noktaları: Cesurca Bakalım
1) Amaç Kayması ve Konfor Alanı
Hedefi ölçmek zor olduğunda, ölçülen şey hedefe dönüşür. İstatistikler düzelir, ama vatandaş deneyimi yerinde sayar. Rakamlar alkış toplar, bankodaki kuyruk bitmez. Strateji sunumları pırıl pırıl, e-Devlet şifresi unutulunca yaşanan çile dipdiri. Soru: Rakam mı vatandaş mı? Cevap, ikisi de; ama sıralama yanlışsa hizmet çöker.
2) Aşırı Prosedür, Eksik Sorumluluk
“İmzalar tam, sorumluluk kimin?” sorusu kamu kültüründeki en sessiz gerilimdir. Çok imza, az sahiplik doğurur. Bir iş aksadığında herkesin imzası vardır ama kimsenin sorumluluğu yoktur. Çözüm belli: Sonuç sahipliği. Dosya tamam mı, hizmet tamam mı, vatandaş memnun mu? Bu üç soruya tek birim net yanıt vermedikçe, süreçler kendi kuyruğunu kovalar.
3) Şeffaflık Açığı ve Güven Erozyonu
Kamu, gücünü toplumsal meşruiyetten alır. Meşruiyetin yakıtı şeffaflıktır. Bütçe nereden geliyor, nereye gidiyor? Hangi ihalede hangi kriter ağır bastı? Hangi performans göstergesi zayıf? Şeffaflık arttıkça üç şey olur: Hatalar erken görünür, israf azalır, güven tamir olur. Şeffaflığın yokluğunda ise söylenti yönetimi, kriz yönetimine dönüşür.
4) Yetenek Yönetimi ve Kurumsal Öğrenme Eksikliği
Kamu kurumları en iyi insanların çalışmak için yarıştığı cazibe merkezleri olmalı. Değilse, yenilik göç eder, vasatlık kalır. Yüksek potansiyelliler için net kariyer patikaları, rotasyon, proje temelli çalışma ve performansa dayalı gelişim planları şart. Aksi halde kurum hafızası “nasıl yapılır” yerine “nasıl yapılmaz” örnekleriyle dolup taşar.
5) Dijital Dönüşüm Mü? Dijital Dekor Mu?
Formu PDF’e çevirmek dijitalleşme değildir. Esas mesele, iş akışını vatandaşın yolculuğuna göre yeniden tasarlamak. “Bir kere veri” ilkesi olmadan, kurumlar arası entegrasyon olmadan, anlamlı veri yönetişimi olmadan atılan her adım, sadece daha hızlı hataya yol açar. Şu soruyu sorun: Vatandaş aynı bilgiyi kaç kere veriyor? Yanıt “birden fazla” ise dönüşüm sahici değildir.
Vatandaş Deneyimi: Labirentten Haritaya
Kamu hizmetinin nihai çıktısı, vatandaşın yaşadığı deneyimdir. Bankodan bankoya sürüklenen, farklı kurumlardan çelişkili cevaplar alan bir vatandaşın gözünde “devlet” tek bir aktördür. Bu yüzden tek kapı mantığı, açık ve basit dil, erişilebilir arayüzler ve kapsayıcı tasarım hayati. Örnek: “Başvuru durumun: İnceleniyor.” yetmez. Hangi aşamada? Ne zaman sonuçlanır? Eksik varsa nedir? Bilgi, güvendir.
Tartışmalı Alanlar: Nerede Kamu, Nerede Piyasa?
Ulaşım, enerji, sağlık, eğitim… Bazı hizmetler piyasa dinamizmiyle verimli işlerken, bazılarında adalet ve erişim birincildir. Denklemi bozan iki risk var: düzenleyici yakalanma (kurumun düzenlediği sektörün etkisi altına girmesi) ve taşeron kamu (sözleşmenin kamu amacını gölgelemesi). Sorulması gereken provokatif soru şu: Kamusal sonuçlar net tanımlandı mı? Tanımlanmadıysa, kimin kazandığı belli olur; vatandaşın kazanıp kazanmadığı belirsiz kalır.
Provokatif Sorular: Hafif Sarsalım
- Bir kurumun başarısı, iç süreç uyumuna göre mi, yoksa vatandaşın dakikalarına kazandırdığı zamana göre mi ölçülmeli?
- İhaleleri kazananlar şeffafça açıklanıyor, peki başarısızlıklar ve dersler aynı açıklıkla paylaşılıyor mu?
- “Onay veren”le “sonuçtan sorumlu olan” aynı mı? Değilse, neden?
- Dijital projelerden önce gereksiz adımlar temizleniyor mu, yoksa kağıt labirenti ekrana mı taşınıyor?
Cesur Öneriler: Yara Bandı Değil, Kalıcı Çözümler
1) Misyonu Sayısallaştır, Sorumluluğu Tekilleştir
Her hizmet için 3-5 sonuç göstergesi belirle: erişim süresi, maliyet, memnuniyet, hatasızlık. Bu göstergelerin her biri için tek sorumlu birim ata ve kamuya açık panoda yayımla.
2) Tek Kere Veri, Tek Durak Hizmet
Vatandaşın verdiği bilgi bir daha istenmeyecek. Kurumlar arası veri paylaşım anlaşmalarını netleştir; veri güvenliği ve mahremiyet için bağımsız denetim mekanizması kur.
3) Basit Dil, Açık Sözleşme
Mevzuat özeti, hizmet şartları, hak ve yükümlülükler sadeleştirilmiş dilde sunulmalı. Kamu-özel işlerinde sonuç odaklı sözleşmeler (erişim oranı, arıza süresi, kullanıcı memnuniyeti gibi ölçülebilir maddeler) standart olmalı.
4) Yetenek Mıknatısı Ol
Kamuya nitelikli insan çekmek için esnek çalışma, proje bazlı atama, rotasyon, mentorluk ve açık inovasyon çağrıları. Başarı hikâyelerini görünür kıl; iç girişimciliği ödüllendir.
5) Şeffaflık Panosu ve Geri Bildirim Döngüsü
Bütçe, ihale, performans, şikâyet-çözüm süreleri tek portaldan herkesin görebileceği şekilde yayımlansın. Vatandaş geri bildirimleri 30 gün içinde yanıtlanmazsa otomatik eskalasyon.
Son Söz: Kurumlar Değil, Sonuçlar Konuşsun
Kamu kurumu, tabeladaki isim değil; vatandaşa dokunan sonucun ta kendisidir. İyi tasarlanmış süreç, şeffaf veri, tekilleştirilmiş sorumluluk ve güçlü yetenek havuzu olmadan hiçbir kurum kalıcı güven üretemez. Şimdi top sizde: Hangi kamu hizmetinde ilk değişmesi gereken şey nedir? “Prosedür” mü, “zihniyet” mi, yoksa “ölçme biçimi” mi? Yorumlarda buluşalım; çünkü cesur tartışmalar olmadan gerçek dönüşüm gelmez.